Gülsen Gülbeyaz
Elbe nehri kıyısında gurbetin soğuk gündüzlerini geçim kaygısıyla çalışmaya, uyku tutmayan gecelerini ise limanın uğultulu sesini bir ninni gibi dinleyerek yazmaya adayan göçmen yazarlara…
Dünyanın başka kentlerinde de kendini edebiyata adayan bu kadar çok göçmen yazar var mı acaba? Bu kentin göçmenlerini edebiyata iltica ettiren şey nedir? Gurbetlik mi yoksa ruhlarına bir liman arayan Ben’likleri mi?
Yazma sanatını kendine bir ifade yolu olarak seçenlerin ortak paydaları insan sevmek ve insana ait olan her şeyi duyguya, söze, ifadeye dökmeye çalışmaktır. Sabırla çalışmak, disiplin, araştırmak, okumak, bilgi almak ve vermek başta gelen ilkeleri, yol göstericileri ise kendi iç sesleridir. Gurbette yazanların ise sınırları aşan yaşam koşulları belki de en büyük zenginlikleridir. Ne sebeble olursa olsun alıştığı yaşam koşullarından uzaklaşıp Almanya’ya göçen ve yeni bir hayat kuran insanlar arasında kendini edebiyata, sanata adayanların sayısı gün geçtikçe artmakta. Bu sayının gün be gün arttığı kentlerden biri de Hamburg. Yaklaşık 1 miyon 800 bin nüfusu ile Almanya’nın en büyük kentleri arasında ikinci sırada yer alan Hamburg’da resmi kayıtlara göre kent nufüsunun %5’ini Türkiye’den gelenler oluşturmakta. Yani nerdeyse doksan bin insan… Fakat bu sayılar içerisinde anadili Türkçe olanlar ne kadar?, bu belli değil.
Bilinen o ki; bir dilin gelişmesi, devamlılığı, bu dilde iletişimin, sözlü ve yazılı edebiyatın devam etmesiyle ancak mümkündür. Dilin bir bilinç ürünü oluşu, yine bilince dayalı eylemle gerçekleşen edebiyat eserinin de insansız varolamaması demektir. Her sanat dalında, üretilen eser, insani bir bakış açısının ürünüdür. Ama edebiyat, içeriğinde insan ve ona has özellikleri, insani bir durum barındırma zorunluluğu taşıyan tek sanat dalıdır. İnsana dair her şeyi bünyesinde bulunduran edebiyat eserleri insan bilincinin söz, eylem ve zihin beraberliğinin dil, söz dağarcığı ve gramer ile birleşerek ortaya çıkardığı üründür.
Yazanın önce yazacağı bir fikri olmalı ve bu fikrin neden yazılması gerektiğini en baştan bilmeli ki yazıldıktan sonra okuyan da bir fikir edinebilsin. Yazılmak istenen zihinlerde ne kadar iyi kurulursa kurulsun satırlara dökülmeden hiçbir şey yazılmamıştır. Ancak yazılmaya başlandığı an ortaya çıkar. Harfler kelimelerin, kelimeler cümlelerin, cümleler satırların, satırlar paragrafların, paragraflar ise sayfaların peşindedir. Yazma sanatı disiplin ile buluşarak süreklilik arzedip sanatçıyı da sanki kendine köle eder. Zaman, zaman içinde günler geçer, sayfalar sayfalara eklenir. Yazılan kahramanlar, mekanlar, temalar, zamanlar, verdiği mesajlar; hepsi yazılırken bir araya toplanırlar. Yazanda artık başka bir yerde, yazdıklarının içinde yaşar ve yazdıklarına hayat veren de o’dur. İnsan, yazarken zamanı bir sünger gibi içine çeken böylesi bir yalnızlığı neden seçer?
Yazma sanatının her aşaması bir macera gibidir. Roman, öykü, deneme, şiir, araştırma… yazılan ne olura olsun son noktası konmamış bir yapıt henüz bitmemiştir. Son nokta ne zaman ve nerede konulacaktır? Onu bulmak için kaç gün geçer bilinmez. Çalışma masası yazanı bekler, çünkü son noktayı yine orada bulacaktır. Yazma süreci bitip yazar yazdığını bir yayınevinde bastırmak istediği andan itibaren ise sanki her şey başlangıç noktasına geri döner. Ve asıl mesele yeni başlamaktadır. Çünkü yazılan yayınlanmadığı, okuyuculara ulaşmadığı sürece henüz edebi bir değeri de yoktur.
Edebiyat dünyasında göçmen yazarların eserlerine; ‘Göçmen Edebiyatı, Kültür-aşırı Edebiyat, Kültürlerarası Edebiyat’ gibi çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Her ne olarak kabul edilirse edilsin artık vazgeçilmez bir yer edinmekteler. Çünkü ortaya konulan edebiyat ürünleri sadece yazarın içinde bulunduğu kişisel duygu, düşünce, estetik ihtiyaçlarını karşılamayıp içinde varolduğu toplumun da bu ihtiyaçlarını karşılıyor.
Hamburg’daki Türkiyeli göçmen yazarlar eserlerini hem içerikleriyle hem de kullandıkları çeşitli dillerle renkli bir yelpazede yazmaktalar Almanca, Kürtçe, İngilizce, Türkçe yazanların yanısıra Japonca yazan da var. Türkçe yazan birçok yazar kitaplarını yaşadıkları ülkede, kentte bastıramadığı için yapıtlarını basma yollarını Türkiye’de aramaya yola koyuluyorlar. Hangi yayınevi, nerede ve hangi koşullarda basacak? Birçok yayınevi ünü olmayan bir yazarın eserini para almadan basmadığı gibi basılan birçok kitabın da tanıtımı ve dağıtımı yapılmamakta. Kentte geçmiş zamanlarda açılan ve ayakta kalmayı başaramayan kitapevlerinin yokluğu gözle görülür durumda. Yurt dışında yaşayan okurlar göçmen yazarların kitaplarına ancak yerel yazarların kendi ellerinden veya internet üzerinden satış yapan sitelerden ulaşmakta. Birçok yazar da kitaplarının dağıtımını, satışını yani okuyucuyla buluşmasını kendi çabasıyla gerçekleştiriyor. Kentin edebiyata baş koymuş göçmen yazarlarının en büyük destekçileri yine göçmenlere yayın yapan internet gazeteleri ve radyolardır. Ayrıca birçok göçmen derneklerinin ve tiyatrolarının organize ettiği çeşitli kültür, sanat, edebiyat proğramları sayesinde hem burada hem de başka şehir ve ülkelerde yaşayan göçmen yazarlar ve eserleri okuyucuyla buluşma olanağı bulmakta.
Sonuç itibariyle yazılan yapıtlar okuyucuya ulaşıp okunduğu zaman artık yazanın değil okuyucunundur. Ve yazara kalan tek şey onu yazmış olmaktır.
Hamburg’a işçi göçü, eğitim, politik sığınma, aile birleşimi gibi sebelerle gelip gurbetteki zor yaşam koşullarında kitaplarını yazan ve binbir türlü zorlukla okuyucuyla buluşturan değerli yazarlardan bazıları (Dursun Akçam, Halis Tosun, Servet Ziya Çoraklı…) aramızdan ayrılsalar bile eserleriyle ve ölüm yıldönümlerinde yapılan anma ve kültür proğramlarıyla göçmen kültürüne hala hizmet etmekteler. Öyle ki Almanya’ya göçün 55 yıllık resmi tarihinde göçmen yazarlar artık kent biyografisinde de yer almaya başladılar. Seksenli yıllardan itibaren kentin Wilhemsburg semtinin devlet kütüphanesinde hizmet veren rahmetli yazar Dursun Akçam, Türkçe konuşan kütüphane ziyaretçilerini bilgilendirmek, bu dilde mevcut olan kitapların bakımı ve çocuklara, gençlere okumalar yapmakla görevliydi. Kentte yaptığı anlamlı hizmetlerinden dolayı ölümünden 12 yıl sonra, 29 Ağustos 2015’te yapılan resmi bir törenle Wilhelmsburg semtinin Elbe nehri kanal kıyısındaki bir yola Dursun Akçam-Ufer(Kıyı Yolu) adı verilerek onurlandırılmıştır.
Bu yazıyı Hamburg’da yaşayan Türkiyeli göçmen yazarların isimlerine ve eserlerine yer vermeden bitirmek istemedim. Ve kaynak olarak yayınlanmış birçok eserini; (Hamburg’da Hayat, Hamburg’dan Esintiler, Hamburg’da Yalnızlık, Hamburg’da Aşk Başkadır ve Hamburg’da Edebiyat) bu kente adayan gazeteci, yazar ve edebiyat eleştirmeni Süleyman Deveci’nin ‘Hamburg’da Edebiyat(Favori Yayınları)’ eleştiri kitabından yararlandım. Yazar eserinde bu kentin göçmen edebiyatının başkenti olduğunu iddia ediyor.
Aşağıdaki liste bu iddiayı sanki desteklemekte…
ROMAN: Ali Aytaç (İksir/Elexier), Ahmet Kahraman (Yılmaz Güney Efsanesi, Darağacı, Darağaçları Gölgesinde Korku Cumhuriyeti, Deniz Yusuf Hüseyin, Kürt isyanları (Tedip ve Tenkil), Hanedanın Önlenemeyen Çıkışı ve Saltanatı, İslamköylü Süleyman, Bize Özgürlük Verdiler, İnsancıklar, Sanık Ayağa Kalk, Deniz, Bir Dönemin Türk Büyükleri, Üç Asılmışların Hikayesi, Cici Basının Sefalet ve Rezaleti.), Cenk Bekdemir(Ziemlich Weit Hergeholt), Dursun Akçam(Ucu Ucuna Yaşam, Ölü Ekmeği, Haley: Seçilmiş Öyküler, Öğretmeni Kim Öptü, Kafkas Kızı, Dağların Sultanı, Sevdam Ürktü, Maral, Kafdağı’nın Ardı, Analar ve Çocuklar: Kanayaklılar, Kan Çiçekleri, Altta Kalanlar, Generaller Birleşin, Taş Çorbası, Deutsches Heim-Glück allein/Alaman Ocağı, Kanlıderenin Kurtları), Gülsen Gülbeyaz(İçsel Yol, Elsa’nın Vasiyeti), Kadriye Baksi(Die beleidigten Kinder der Stadt/Kentin Dargın Çocukları, Kumpanya Nula), Nebahat Dertli(Pankart, Kürt Ruleti), Nebahat Ercan(Almanya’da Bir Türk Öğretmen Olmak, Bir Yolculuktur Yaşam, Umutlar Ülkesinde Gençlerimiz, Die türkische Jugend im Land der Hoffnungen, Mein Leben als türkische Lehrerin in Deutschland, Korlanmış Sevgi), Nuri Aslan(Zaroj’dan Munzur’a), Orhan Çelik(Büyük Dağda Küçük Köy, Sağırtaş, Kumluk Diyarı, Li Çiyaye Mezin Gunde Biçuk), Süleyman Deveci(Menschen aus der Geschichten der Kurden, Tod in der Luxuspassage, Saladin der Kurden, Hamburg’dan Esintiler, Hamburg’da Hayat, Hamburg’da Aşk Başkadır, Hamburg’da Yalnızlık, Hamburg’da Edebiyat, Yak Gitsin), Şerif Kaplan(Öyle Ürkek Bakma Ölüm, Kapanmasın Kirpiklerin, Şiliya)…
ÖYKÜ: Ali Hıdır Derin(Hükümet Yolu, Alman(yalı)Yolu), Aysel Özkan(Madam Mücke), Esma Arslan(Yarım Kalan Aşk, Resmime Dokunan Çığlık(roman)) Hatice Akyün(Einmal Hans mit scharfer Soße, Ali zum Dessert), Kerim Pamuk(Allah verzeiht, der Hausmeister nicht- Sprich langsam, Türke- Alles roger, Hodscha?),
ANI: Behçet Algan(Duvarlara Sorun Beni) Mustafa Öztürk (Eylül 12 -Darbe ve Gerilla Günlüğü)
ŞİİR: Ali Taşyapan(Duvarın İki Yakası, Eylül Ayazı(anı)), Bülent Taş(Maviydim, Çarmıha gerildim, Protest Yayın, Düşlerini Fırçala), Emirhan Yıldız(Gölgenin Anahtarı), Fikret Robîn Kurd(Evina Roj û Robîn), Dilek Köroğlu(İçimden Geçenler), Levent Seçer(Dünde Kalmak, Sevdalarımın Dansı, Zaman Sevmeye Yetmeyecek(öykü), Sabahın Altısında Uyanmak), Özkan Şimşek(Mektuplar), Servet Ziya Çoraklı(Dünya Edebiyatından Unutulmaz Aşk Hikayeleri, Al Yaralarına Sevdamı Sar, Düşler/Träume), Sevim Tarhan(Henüz Yapraklar Solmadı), Süheyla Pancarcı(Sessiz Aynalar, Ben Hiç Çocuk Olmadım/ Hüzne Veda), Zeynel Taşyapan(Cemre Taneleri)…
ARAŞTIRMA: Abdurrahman Gülbeyaz(Dil ve Sosyal Çelişki (Almanca-Japonca), Dilde ve Müzikte Anlam (Ingilizce), Ali Köylüce(Alevi İnancında Temel Bilgiler), Esin Işıl Gülbeyaz(Dil Edinimi ve Hata Tahlilleri/Spracherwerb und Fehleranalyse), Halil Gülbeyaz(Türkei wohin?,Fluchtpunkt Mardin, Zypern, Mustafa Kemal Atatürk), Halis Tosun(Alevi Kimliğiyle Yaşamak, Aleviliğin Tarihsel Gelişimi), Nihat Ercan(Ermeni Tuzağı), Dr. Sebahattin Topçuoğlu(Der Beitritt der Türkei zur Europäischen Union aus der kurdischen Perspektive, Dezentralisierung und Selbstverwaltung)…
SİNEMA: Oya Pervin Pelit(Benim Yeşilçam’ım)
Kolay gelsen Gülsen can..Başarı dileklerimle…