Ebru ÖZDEMİR
Annesiz büyüyen annemin, küçüklüğümde alamadığı oyuncak bebekler yerine, havluyu bir bezle kundaklayıp bana verdiği günleri anımsayıp duygulanırım.
Erkek çocukları için, UEFA liglerindeki topların kalitesini aratmayan, iplerden, kâğıtlardan yapılan topları da hatırlar çoğunuz…
Eminim sizler de benzer şeyler yaşadınız.
Bir gün, Almanya’da yaşayan bir akrabamız, gözleri yatınca kapanan, kalktığında açılan, üzerindeki elbiseyi giysem bana bile olacak kadar büyük olan oyuncak bir bebek getirmişti. Annem hiç elletmezdi onu. Yatağının üstüne süs olarak koyup, ara sıra gözünün ucuyla da ellenip ellenmediğini kontrol ederdi. Hiç ellemeden, “uzaktan sevmek sevmelerin en güzeli ” ni yaşatırdı bize.
Çünkü annem de “çocuk” tu. Hatta “çocuk gelin” di.
Babam mı?
Babam da “çocuk damat”…
Annem, sabahları erkenden kalkıp saçlarımızı örer, hemen hemen her gün, bol toz şekerli, kaynamış sütün içine doğradığı ekmekle, bize dünyanın en güzel lokantasının, en pahalı, en vitaminli kahvaltısını hazırlardı. “Midemiz bulanmaz, psikolojimiz bozulmaz, alerji yapmazdı”. Çünkü onu “annem” emeğini ve sevgisini vererek hazırlardı.
Tertemiz kıyafetler, kırmızı kurdelelerle o simsiyah önlüklerin içinde çiçek gibi olmamızı sağlardı. Sökülen giysilere öyle yama yapardı ki, kıyafetin tamamı bile yamalı olsa, onu ne yapar eder eskisinden güzel yapar, kendi modasını yaratırdı farkında olmadan.
Daha ileri yaşlarda, harçlığımız olmadığında, annemin kaşla göz arasında o harçlığın babamdan gelmesi sağlanır ya da gizli saklı köşelerde birikmiş o damlacıklar cebimize akardı.
Sonra çocukluktan çıkıp, genç bir adam ve iş sahibi olan babam sayesinde, annem gerçek oyuncaklar aldı bize. Yamasız kıyafetler, bol harçlıklar. Her şey değişti de, annemin sevgisi hep aynı kaldı. Hiç eksilmedi.
Yalnızlığımı, korkularımı, sevinçlerimi, heyecanlarımı, aşkımı ilk bilen, benimle aynı heyecanı aslında benden daha yoğun yaşayan, canım annemdir…
İçim sıkıldığında, sır saklayacak birine içimi dökmek istediğimde, kimseyi aramam. Her derdin çaresini, koşulsuz sevgisiyle, o şefkatli yüreğinde çözen “anne”mdir. O hep ordadır. (Tabii babamla 24 saat geçmeden “illaki” paylaşır!! Buraya girmek istemiyorum!)
Sanırım annelerimiz hayatımızın bir döneminde bakıcı, bir döneminde bankacı ve bir döneminde de sırdaşımız oluyor.
Hayatımızın en değerli varlıkları annelerimizin hepimizden beklentisi hatırlanmak, unutulmamak, hoşgörü ve tatlı dildir. Yaşımız kaç olursa olsun, onlar bizi hayatlarının ortasına oturtup, bir çember içinde, toz kondurtmadan, üzülmemize izin vermeden, sorunsuz bir hayat yaşamamız için çabalarlar. Hatta uğrumuza son nefeslerini verecek kadar da cesurdurlar.
Benim annem, yılın değil, ömrümün annesidir.
Benim hikâyem hoş bir görüntü çiziyor olabilir. Annem ömrümün annesidir evet.
Ama ya diğer anaların ve çocukların hikâyeleri?
Benim de, sizin de ömrümüzün sonuna kadar unutamayacağımız, unutmayacağımız
Silopi’de Sokak ortasında katil devletçe katledilen Taybet ana gibi…
Polislerce dövülerek katledilen Ali’sine, bir tokat atmaya dahi kıyamayan Emel annenin hikâyesi gibi…
Yine devletin kahramanlık destanı yazarak katlettiği gençlerimizin, “yaşayan ölü” olarak bırakılan anneleri gibi,
Faşist devletin kurşunuyla gözünün önünde öldürülen kızına tanık olan Aysel ana gibi…
Çocuklarını aramaktan vazgeçmeyen Cumartesi annelerinin yüzlerce acı hikayesi gibi…
İşkencede gazeteci oğlunu kaybeden Fadime ana gibi,
Kıskançlık, namus veya töre adı altında katledilen ya da şiddet gören analar gibi,
Halkı için savaşmaya gidebilecek kadar cesur yürekli anaların hikâyeleri gibi,
Askere gönderdiği gencecik çocuklarını bir daha göremeyen analar gibi,
Tutsak anaların hikâyeleri gibi,
Çocuğunun ölü bedenini buzlukta saklamak zorunda kalan anaların hikâyeleri gibi,
Cizre’de Sur’da ve daha nice yerlerde daha analığı tadamadan yaşamı ellerinden haince, alçakça alınan kadınlarımızın hikâyeleri gibi,
Ve elbette 2 yıl önce katledilen arkadaşım dostum, yoldaşım, sırdaşım Nuray’ımın annesiz kalan 3 çocuğu gibi…
İnsanın kalbini söküp çıkartacakmış kadar acıtan hikâyelerimiz var…
Çocukların analarından, anaların çocuklarından ayrılmadığı, güzel hikâyelerimiz olacak…
Ben kalpten inanıyorum…
Analardır adam eden adamı
Aydınlıklardır önümüzde gider
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler,
Bulutlar adam öldürmesin…
(N.Hikmet)
Hamburg 08.05.2016