Perşembe , 23 Mart 2023

ALDIĞIN OKSİJENİ VEREN AĞACIN YAPRAĞINI..

Ebru Özdemir

İnsanlar neden küfretmeyi alışkanlık haline getirir sizce?

İlgi çekmek, rahatlamak, savunmak, zevk almak, bilinç kazanmak (! ), belki de diğer insanlar tarafından onay almak için ya da insana dair bir şey olduğu için olabilir mi?

İşte kafam bunlarla bir süredir meşgulken, beynim akıl oyunları yaparken, noktayı İngiliz bilim adamları koymuş. Bu konuda ciddi sayısızca deneyler yapılmış. Bir tanesini burada paylaşalım.

İngiltere’nin Keele Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada insanların küfür ederek acıya daha dayanıklı hale geldiği gözlemlenmiş. Şöyle ki;

Bir deney grubu kurulmuş ve istedikleri küfrü ederek, ellerini buz gibi suda dakikalarca bekletmeleri istenmiş. Daha sonra da aynı gruptan, küfür etmeden ellerini buzlu suda bekletmeleri istenmiş.

Sonuç?

Küfür ederek buz gibi suda ellerini tutmayla küfretmeden tutma arasında, yaklaşık 40 saniye fark var. Küfürsüz daha fazla acı çektikleri ve 40 saniye daha az dayanabildikleri tespit edilmiş. Yani, algılanan acıyı küfür ile azaltabilmişler.

En azından bilimsel bir verimiz var artık. Gönül rahatlığıyla, bu bilimsel deneyi dayanak göstererek küfretmek mümkün elbette.

Ama deney bu sonucu verdi diyerek “rahatlayacağım, istediğim kelimeyi kullanma özgürlüğüm var” deyip, ipin ucunu kaçırmanın da bir manası var mı bilemem.

Tanıştığımızda ( ilk izlenimin öneminden olsa gerek ), kibar, hanımefendi, beyefendi, centilmen, nazik olarak tanımladığımız insanların bir süre sonra doğal hallerine evrildiğini görmek için, hiç de öyle yüzyıllarca beklemeye gerek yok. Evrim saatler sonra gerçekleşir. ( Yazar burada genelleme yapıyor )

Bak sevgili okur…

Olur olmaz her şeye küfredenler var…

Tavla oynarken, “düşeş gelmedi” diye ana avrat küfredenler, yolda “tip tip baktı” diye gelmiş ve geçmiş zamanlar arasında köprüler kuranlar, hoşuna gitmeyecek tarzda giyinenlerle akraba olanlar, bir arkadaşının yaşadıklarını anlatırken, anılara malum organlarla dalanlar, yoldan geçen arabanın su sıçrattığı lastikle seksüel bağ kuranlar var…

Havaya kuşa bile küfredenler var.

Bilmem nesini naptığımın havası”….

Lan, bilmemnenin çocuğu, gelmiş balkona yuva yapmış”

Senin aldığın oksijeni veren ağacın yaprağını bilmem naptığımın”!!!

Falan fiilannnnnn….

Bazılarının konuşma dili, tarzı, hayat biçimi küfür olmuş. Tanışma faslından sonra, daha üçüncü cümlesini bütün nezaketiyle küfürsüz kurmaya çabalarken, yoldan geçen arkadaşına ” vayyy bilmem ne çocuğu, naber lan dall..ma” diye selam verip, birden kızararak, masum bir gülümsemeyle özüne döner.

Biz birbirimize böyle hitap ederiz, sorun yok!”

Nerde o ilk tanışma nezaketi?

Nasıl bir evrim hızıdır bu, yakalayabilene aşk olsun.

Küfrediyorsun ya, sana edilse nasıl hissedersin” dediğinizde, bu küfürlerin gerçekleşmeyeceğini sadece rahatlama için kullanıldığını ya da basit bir alışkanlık olduğunu, yoksa o küfürler ciddiye alınsa, herkesin birbirine saldırmak için bir sebebi olacağı şeklinde savunanlar var.

Cümleye ruh katıyorum” diye açıklayan ve hatta aynı cümleyi hem küfürlü, hem küfürsüz kurup, hangisinde daha vurgulu, daha ruhlu anlatım yapabildiğini örnekleyebilme kabiliyeti olanlar da.

Tamam, bir tarz, bir rahatlama olarak görelim ama bu sefer de kim cidden küfrediyor, kim cümleye ruh katıyor bunu ayrıştırmak gerekiyor. Ki oldukça zor bir deneyimleme.

En okumuşundan, en cahiline, en solcusundan, en sağcısına, en ateistinden en mutaassıbına bakın…

Fark etmiyor. Bir küfür deryasıdır gidiyor.

Sanal âlemde ise, daha çok normal hayatta küfür edemeyen veya etmeyenlerin, mastır yaptığını görüp dumura uğruyorsun. ( Bu da, yukarıdakinin aksine yavaş evrim! Gelişecek, büyüyecek, pratiğe dökülecek )

Bir resim sergisinde, bir şiir dinletisinde yan yana oturduğun ya da sanata, edebiyata ilgi duyan, pek çok klasiği yalayıp yutmuş insanlar, mesela Can Baba’yı örnek gösterip, “bak o da küfür ediyor” a sığınıyorlar. İyi de, Can Baba, bir edebiyat adamı. Şiir ve konuşmalarındaki küfürle, egemenlere tokat atmış, başkaldırmış, dik durmayı öğretmiş, hatta siyaset adamlar tarafından, sisteme ettiği küfürler yüzünden mahkemelerde yargılanmış bir insan.

Senin başkaldırın neye?

Senin tokadın kime?

Arkasına sığınılan sanatçılar, yazarlar ve eserlerle, kendi aramızdaki farkı görmek için illa âlim olmaya gerek yok.

Adam adama, adam kadına, kadın adama, çok af edersiniz, geçiren geçirene…

Sanki söylenebilecek cümleler tükenmiş, geriye, ana avrat, sülale, henüz masumane görünen geleceğimiz, günah ve sevaplarıyla kapattığımız geçmişimiz üzerine, malum organ isimleri olmadan konuşamayan bir ifade şekli kalmış.

Diyelim ki, siz de küfür etmeye başladınız.

Böyle rahatlama yolunu seçtiniz. Ama yenisiniz.

Yıllarca önüne gelen her şeye “koymuş” birinin pratiği karşısında, yapacağınız küfür komik kaçabilir ya da ortamdan bir an önce toz olma ihtiyacı duyabilirsiniz. Onun ettiği küfre herkes gülerken, sizin ettiğiniz küfür bir türlü yerine oturmaz. Çünkü çömezsindir. Gerekli yerde gerekli küfrü edebilmek marifettir. Pratik ister. Pratik yaparken de, kaşı gözü dağıtmayı, tabana kuvvet kaçmayı göze alabilecek akciğer ister.

Denemek istersen, mesela yukarıdaki örnekten devam edelim. Tavla oynuyorsun. Karşındaki düşeş gelmedi diye, zarlara okkalı bir küfür sallasın.

Ne olsun? Buraya küfür lazım. Hmmmm…

Google’a soralım bakalım ne gibi küfür edilebilir? “Tav – la- da en çok e-dilen kü- für -ler” …

Evett, şurda bir tane buldum..

Senin gibi bileğe sokayım!”

Tamam, rakibimiz küfrünü etti.

Sıra bizde.

Zarlar istediğimiz gibi gelmedi. Hatta oynayacak pullar açıkta kaldı. Ne şans!

Ananı, avradını, sülaleni”….diye devam ettik….

Oldu mu?

Olmadı.

Açık pullarını kapatma ihtimalini dahi göremeden, o tavlayı kafana yersin. Zarlar yere düşer düşeş gelir, tavla da kafana kardeş gelir…

Zarına ..ktuğum” küfrü sana yeterliydi oysa.

Geçmiş olsun… Kıyamam acemi şey seni

Görüldüğü üzere, her şeyin nasıl yeri, zamanı varsa, küfrün de yeri, mekânı, zamanı ve elbette konuyla bağlantılı olması önemlidir yani.

Ne dersin?

Yazarın Notu: Yukarıdaki küfürler, elbette ki internetten araştırılarak alıntılanmış olup, tarafıma ait değildir

28 Eylül 2016 / Hamburg

About Ebru Özdemir

Check Also

OSCAR ve BEN

Sevgili günlük… Yok… Saygı değer ve pek bir sevgili günlük… Sana, dün gece yarısı başlayıp, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir